14 Mart 2010 Pazar

CENNETTEN DİLEDİĞİ YERDE KONAKLAYABİLMEK

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\PHTSHP-MANZARA\kuslar_ve_gol.jpg

İman edenler Allah’a çok büyük güven duyarlar. Bir olayla karşılaştıklarında, "Allah bana izlettiği bu görüntüyle mutlaka bir güzellik dilemiştir, bu nedenle bunu yaşıyorum" diye düşünürler. Zahiren şer gibi görünen olayların da kendileri için hayırlı sonuçları getireceğini bilir, 'güzel bir sabırla' sabrederler. Ve müminler yaşadıkları sürece , Allah için gösterdikleri sabrın ardından, olumsuz gibi görünen her olayın ardında bile, Allah’ın ne kadar hayır yaratmış olduğuna şahit olurlar.

Bazen sonuç Allah'ın yarattığı imtihanın gereği olarak dünya hayatında düşündükleri gibi gerçekleşmeyebilir. Ancak Yüce Allah, inananlar için her sonucu hayırla yaratmıştır.

Ancak müminler için asıl güzel sonuç ahirette olacaktır.Rabbimiz gerçekten samimiyetle Kendisine yönelmiş olan kullarını ahirette gözeteceğini, mutlaka onları kurtaracağını vaadetmiştir.Bu vaadini bir ayette Allah şöyle haber verir:

"Allah,takva sahiplerini (inanarak ve inançlarını uygulayarak) zafere ulaşmaları dolayısıyla kurtarır.Onlara kötülük dokunmaz ve onlar hüzne kapılmayacaklardır." Zümer Suresi-61

Allah'ın vaadi haktır ve mutlaka gerçekleşecektir. Allah ahirette, iman etmiş takva sahibi kullarını, önderleriyle birlikte bir heyet halinde huzuruna getirecektir. Yüce Rabbimizin cenneti vaadettiği kulları, ahirette mutlaka ona kavuşacaklardır.Kuran'da umut ettikleri cennete kavuşan müminlerin; "..Bize olan vaadinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan Allah'a hamdolsun ki,Cennet'ten dilediğimiz yerde konaklayabiliriz. (Salih) amellerde bulunanların ecri ne güzeldir." (Zümer Suresi, 74) diyerek şükrettikleri bildirilir.

Ömrü boyunca Allah'ın dilemesiyle sahip olduğu imanı yaşayan, Yüce Allah'ın inanan kulları için özenle hazırladığını bildirdiği cennet'e kavuşmayı umut eden müminler, yaşamlarının sonunda ona kavuşurlar. Cennetin kapıları onlar için açılır. İçinde, hayal gücünün ötesinde muhteşem güzellikleri, 'nefislerin arzu ettiği, gözlerin zevk aldığı' herşeyi barındıran cennet'in girişinde 'esenlik dileği ve Selam'la karşılanırlar.

Orada,'ne yakıcı bir güneş, ne dondurucu bir soğuk' vardır. 'Tam kararında bir gölgelik'tir cennet. İnsan ruhunun sonsuz zevk alacağı şekilde tasarlanmış cennet'te, ‘gölgelikler, pınarlar, alabildiğine yemyeşil bahçeler, yüklü dalları bükülmüş meyve ağaçları, sütten ve baldan ırmaklar, istek duyup arzuladıkları yiyecek ve içecekler,sarhoş etmeyen şaraplar, yaşayacakları yüksek köşkler, tahtlar, muhteşem giysiler iman edenlere sunulur.

İnsan cennet'te en güzel biçimde yeni bir yaratılışla yaratılmıştır ve sonsuz nimetler içerisindedir. Ayrıca, cennet bütün duyuların çok daha keskin olduğu, herşeyden çok fazla zevk alınan bir ortamdır. Dünyada çok kısa süren zevkler orada sonsuzdur. Allah dünyadaki nimetleri bir örnek olarak yaratmıştır, asılları ise cennettedir. Allah Kuran'da müminlere cennet'i bir şölen olarak tanıtır;

"Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak-altlarından ırmaklar akan- içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır.İyilik yapanlar için, Allah Katında olanlar daha hayırlıdır." Al-i İmran Suresi,198

Allah'ın, takva sahibi kulları için hazırladığı bu şölen, gerçekten hayal edilemeyecek kadar görkemlidir. Dünya hayatının sona ermesi, hesap gününde kurulan terazide dünyada yaptıkları salih amellerin karşılığı olarak iyiliklerin ağır gelmesi ve imtihanın kazanılması, görülmemiş güzellikte şölenle kutlanacaktır. Bu şölen dünyadaki hiçbir eğlenceyle de kıyaslanamayacak boyutlardadır ve bildirmediği detayları da Allah'ın ilmindedir. Kaf Suresinin 35.ayetinde Yüce Allah, umulanın da ötesinde zevklere işaret eder:

"Orada diledikleri herşey onlarındır,Katımızda daha fazlası da var." Kaf Suresi,35

Dünya hayatında nefslerinin arzu ve isteklerinin esiri olmayan insanlar, cennette nefslerinin dilediği her nimeti elde edeceklerdir. İnsanı yaratan ve Kendi ruhundan üfleyen Rabbimiz, insan nefsinin neleri arzu ettiğini en iyi bilir ve diledikleri herşeyi bir ödül olarak hazırlamıştır. Cennet’in her köşesi, örneksiz yaratıcı olan Allah'ın eşsiz nimetleriyle doludur.Allah'ın bu lütuf ve ihsanı Kuran'da; "Her nereye baksan, bir nimet ve büyük bir mülk görürsün."(İnsan Suresi,20 ) ayetiyle haber verilmiştir.

Bu sonsuz güzellikler ve ödül, Allah'ı tek ilah tanıyan, O'na kulluk için yaratıldığının bilincinde olan, Allah korkusunu ve sevgisini birlikte yaşayan, O'nun sınırlarını koruyan ve iman edip salih amellerde bulunan ve "iman ettim" dedikten sonra, Allah'ın imtihan etmek ve imanlarını olgunlaştırmak amacıyla gösterdiği görüntülerle yüzleşme zamanında tevekkül gösteren takva sahibi kulları için yaratılmıştır.

"Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o,muttakiler için hazırlanmıştır. Al-i İmran Suresi,133

"İman edip salih amellerde bulunanlar ise; onlar da yaratılmışların en hayırlılarıdır.""Rableri Katında onların ödülleri,içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn cennetleridir.Allah onlardan razı olmuştur,kendileri de O'ndan razı (hoşnut,memnun) kalmışlardır.İşte bu Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir. Beyyine Suresi,7-8

CEHENNEM BU DÜNYADAN DAHA GERÇEKTİR!

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\cehennem3.jpg

Ölüm, kendisinden kaçan, korkan ve öleceğini hiç düşünmeyen herkese, kısacası bütün insanlara gelecektir. Ancak Allah’tan uzak yaşayan insanlarla, iman eden insanların ölüm anında yaşayacakları olaylar çok farklı olacaktır. İman etmeyenler hiç beklemedikleri bir anda ölümle yüz yüze gelince büyük bir korkuya kapılacaklar ve canları büyük bir acıyla alınacaktır. İnkar eden insanların canlarının alınışı Kuran’da şöyle tarif edilmektedir:


Öyleyse melekler, yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını aldıkları zaman nasıl olacak? Muhammed Suresi, 27

Çok kısa süren dünya hayatının ardından ahirete giden inkarcıların şaşkınlığı da aynı olacaktır. Çok uzun süreceğini zannettikleri dünya hayatı onları aldatmıştır. Daha uzun yıllar yaşayacaklar ve ölüm onlara çok uzak gibi bir hisse kapılmışlardır. Oysa ölümlerinin ardından diriltildiklerinde, dünyada aslında çok az bir süre kaldıklarını anlayacaklardır. Bu durum Kuran’da şöyle anlatılır:


Dedi ki: “ Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız? “
Dedi ki: “ Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldık, sayanlara sor.”
Dedi ki: “ Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz” Müminun Suresi, 112-114

Bu kişi ahirette, Allah’ın emir ve yasaklarından yüz çevirerek, hırsla elde etmek için uğraştığı herşeyin önemini yitirdiğini görür. Hayatı boyunca en çok değer verdiği ailesi, arkadaşları, kariyeri, arabası, evi, hepsi tamamen değersizleşir. Bu durumda inkar eden kişi tüm hayatını boşa geçirdiğini ve Allah’ı hoşnut etmek için hiçbir şey yapmadığını fark ederek müthiş bir pişmanlık duyar. Korku ve pişmanlık içinde azaptan kurtulabilmek için çareler arar ve kendi çocuğu da dahil olmak üzere bütün sevdiklerini feda etmek ister. Allah Kuran’da, iman etmeyen insanın kıyamet gününde içinde bulunduğu ruh halini şöyle tarif etmektedir:

(Böyle bir günde) Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez). Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. Mearic Suresi, 10-15

Ayette açıkça ifade edildiği gibi inkar eden insan, azaptan kurtulmak için, canını verecek kadar çok sevdiği yakınlarını, tutkuyla bağlı olduğu tüm dünya nimetlerini vermek isteyecektir. Ancak dünyada sahip olduklarının kendisine bir yararı olmayacak, sonsuza kadar kalmak üzere cehennem halkı arasına katılmaktan kurtulamayacaktır. Allah’ın sınırlarını çiğneyerek yaşamış insanların sonsuz yurtları, maddi ve manevi türlü acılar tadacakları cehennemdir. Kendisini yaratan ve ona ‘işitme, görme duyuları ve kalp’ veren Allah’a karşı, hayatını nankörlük ve isyan içinde geçiren kimse, bu büyük suçun karşılığında büyük ve sonsuz azabı hak etmiştir. Allah sonsuz adildir ve adaletinin gereği olarak cehennemi yaratmıştır.

İman etmeyen insanlar, cehennemden hayali bir kavrammış gibi ya espriyle, ya da fıkralarda söz ederler. Oysa cehennem asla hayali bir kavram değildir, bu dünyadan daha gerçektir. Çünkü dünya sonunda yok olacaktır, oysa cehennem sonsuza kadar sürecektir. Bu insanlar, Allah’ın üstün gücünü kavrayamadıkları için öldükten sonra kendilerini bekleyen bu azabın şiddetini düşünmezler. Oysa bu azabın şiddeti Kuran’ın pek çok ayetinde tarif edilmektedir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:


…O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. Bakara Suresi, 165

İçine atıldıkları zaman, kaynayıp-feveran ederken onun korkunç homurtusunu işitirler. Öfkesinin-şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her bir grup içine atıldığında, bekçileri onlara sorar: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” Mülk Suresi, 7-8

… Çılgın ateş olarak cehennem yeter. Ayetlerimize karşı inkara sapanları şüphesiz ateşe sokacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tadmaları için onları başka derilerle değiştireceğiz. Gerçekten, Allah, güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Nisa Suresi, 55-56

Toplumda oldukça yaygın bir inanışa göre, insanlar cehennemde günahlarının karşılığı olarak bir süre ceza gördükten sonra, bağışlanıp cennete gireceklerini zannederler. Ancak cehennem, ‘kapıları kilitlenmiş’ sonsuz azap yurdudur. Ve iman etmeyenler ‘bütün zamanlar boyunca içinde kalacaklardır.’ Nebe Suresi,23

‘Biraz yanıp, sonra cennete girme’ düşüncesi insanların kendilerini avutmak için uydurdukları bir hurafedir. Kuran’da bu konuya dikkat çekilmiştir;

“Dediler ki;”Sayılı günlerin dışında ateş asla bize değmeyecektir.” De ki;”Allah Katından bir ahid mi aldınız?-ki Allah asla ahdinden dönmez- Yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?” Hayır; kim bir kötülük işler de günahı kendisini kuşatırsa, (artık) onlar ateşin halkıdırlar,orada süresiz kalacaklardır.” Bakara Suresi,80-81

Hesaba çekildikten sonra, defterlerini sol yanlarından alanlar, cehenneme ‘bölük bölük’ sevkedilirler. Yüzüstü sürüklenerek ve aşağılanarak cehenneme girerler ve kazandıkları günahların derecesine göre değişik azap tabakalarına yerleştirilirler.

Cehennemdekiler dehşet veren görüntüler görürler, korkunç uğultular, inlemeler duyarlar, en iğrenç kokuları algılarlar, en tiksinti verici tadları ve en dayanılmaz acıları hissederler, yanar, şiddetli acılar içinde kıvranır, bir türlü ölmezler. Ve azap hiç ‘hafifletilmez’.

“Artık o gün hiç kimse (Allah’ın) vereceği azab gibi azablandıramaz. Onun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.” Fecr Suresi,25-26

Sonsuz adalet sahibi Yüce Allah Kuran’da, Cennetten, Rablerinden korkup sakınanlar için bir şölen olarak söz ettiği gibi, cehennemden de şölen olarak söz eder. Bu, inkar edenler için hazırlanmış gerçekten hayal edilemeyecek kadar görkemli bir şölendir. Dünya hayatının sona ermesi, hesap gününde kurulan terazide dünyada yaptıkları amellerin karşılığı olarak kötülüklerin ağır gelmesi ve imtihanın kaybedilmesinin şölenidir bu!.Vakıa Suresinin 56 ve 93. Ayetlerinde bu şölen şöyle ifade edilir;

“İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.” (Vakıa Suresi, 56)

“Artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.” (Vakıa Suresi, 93)

Cehennemde manevi azaplar da vardır. Aşağılanma, horlanma, rezil olma, çaresizlik ve pişmanlık. Kendini Allah’a teslim eden ve sadece O’nun rızasını ve rahmetini arayan insanlar dışında kalan herkes ahirette büyük bir pişmanlık yaşayacaktır. Ve bu pişmanlığın asla telafisi de olmayacaktır.

Allah’ın ayetlerinden yüz çeviren insanların sonsuza kadar yaşayacağı ortamlar, çok şiddetli azap ortamlarıdır. Bunları vicdanlı ve samimi bir biçimde tefekkür etmek, insanın Allah korkusunu artırarak şuurunun açılmasına, gafletten kurtulmasına vesile olabilir. Gerçeklerin farkına varır varmaz, gecikmeden, gittiği yoldan dönerek, samimiyetle Allah’a yönelen herkes, Allah’ın bağışlamasını umabilir.

İMAN ETMEYENLERİN AZAPLARI DÜNYADAYKEN BAŞLAR

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\depresyon-man.gif

İman etmeyen insanlar için hayat tam bir kaostur. Kendilerini ve çevrelerindeki insanları Allah’tan bağımsız birer varlık olarak görürler ve etraflarında gelişen olayları kendilerinin yönlendirdiğini düşündüklerinden, sürekli gerilim içinde yaşarlar. Herşeyin Allah’ın dilemesiyle kaderlerinde yaratıldığını, Allah’a tevekkül ederek huzurlu ve konforlu bir hayat sürebileceklerini bilmemeleri, stresli ve sıkıntılı bir hayat yaşamalarına neden olur.

İnanmayan insanların en belirgin özelliklerinden biri, karşılaştıkları olayları hemen zahiri( görünen) yüzüyle değerlendirmeleridir. Rum Suresinde; “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır.”ayetiyle bu bilgi haber verilmiştir.

İman eden insan ise, dünya hayatında yaşadığı olayların zahirine aldanmaz. Her zaman olaylara batınından bakar, ardında gizlenen hayırları, hikmetleri görmeye çalışır. Ve daima Rabbimiz'in hayırlarla dolu yarattığı kaderi şükürle, sabırla izlemeye çaba gösterir.

Nefsine yarar sağlamaya çalışarak, kısacık süren dünya hayatına yönelen insanlar, olayları biraz akılcı değerlendirebilseler ve gerçekleri düşünseler, dünya hayatının sonsuz hayat yanında ne kadar değersiz olduğunu Allah'ın izniyle fark edebilirler. Dünya hayatının çok kısa ve geçici bir süre olduğuyla ilgili Kuran'da çok önemli bilgiler verilmiştir;

Gündüzün bir saatinden başka sanki hiç ömür sürmemişler gibi onları bir arada toplayacağı gün, onlar birbirlerini tanımış olacaklar. Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. Onlar hidayete ermiş (kimseler) değildi. Yunus Suresi, 45

İstek ve tutkularını tatmin için yaşayan insan, hedeflerine ulaşmak için büyük bir hırsla çalışır ve bunlar için herşeyi göze alır. Çevresinde bulunan insanları hatta yakınlarını kırmayı bile göze alabilir. Fakat istediğini elde ettiği an, o şey her ne olursa olsun önemini yitirir. Sahip olduğu her meta, dünya hayatına aldanan bu insanların tatminine değil, tatminsizliğine yol açar. Çünkü elde ettikleri herşeyin mutlaka daha güzeli, daha mükemmeli ve gösterişlisi olacaktır. Elde ettiğiyle tatmin olmayan nefis, bu kez elde ettiğinden daha mükemmelinin peşinden koşmaya başlar. Onu da elde edene kadar mücadelesi devam eder.

İman etmeyen insanın dünya hayatında mala, mülke kısaca çevresinde gördüğü şeyleri elde etmeye karşı duyduğu bu hırs ölünceye kadar hiç durmaksızın devam eder. Hiçbir zaman elindekilerle yetinip mutlu olamaz. Çünkü istediği şeyleri Allah'ı razı etmek için değil, sadece nefsinin istek ve tutkularını razı etmek için istiyordur. Ve sahip olduğu herşey onun kibrini ve büyüklenmesini arttırmaktadır. Dünya hayatında bu derece azgınlaşarak, nefsini doyurmaya çalışanlar, asla huzurlu bir ruh haline sahip olamazlar.

Hayatını kendisinin şekillendirdiğini düşünme yanılgısındaki bu insanın, huzurlu bir yaşamı olamaz. Uğraşıp didinerek sonunda ideali olan bir işe,eve,paraya ve aileye kavuşan kişi,ancak bu kez de başka endişeler yaşamaya başlar.Ya sahip olduklarını kaybederse?..İşte bu kuruntular nedeniyle, iman etmeyenlerin ruh hali, cehennemin belalarla dolu karanlıklarında 'ne ölebilen ne de diri kalabilen' insanlarınki gibidir.

Allah, dünya hayatındaki zorlukları aşmanın ve gerçek mutluluğu yaşamanın yolunu gösterdiği halde, bile bile yüz çeviren insanlar yalnızca 'kendilerine zulmederler. Allah bu insanların durumunu Kuran’da şöyle bildirir:
"Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar." Yunus Suresi, 44

Kazandığı parayla, sahip olduğu iş, ev, aile ve gururlandığı kariyeri ile şımaran, kendini üstün gören, azgınlaşan insanların sonları da azap olacaktır. İnsanların sahip olduğu herşey Allah'ın onlara verdiği nimet ve ihsanıdır. İnsan elindekileri, ne kendi kazanmıştır ne de 'hak etmiş'tir. Bunun farkında olmayan insan, Allah'ın verdiği nimetler karşısında azgınlaşır, şımararak sevince kapılır, şükretmez. Allah sonsuz rahmet sahibidir bu nedenle Varlığını hatırlaması ve Kendisine yönelip şükretmesi için insanları birtakım olaylarla, zorluklarla ve felaketlerle uyarır. "Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar"Tevbe Suresi, 126

Dünya hayatında karşılaştıkları zorluklar, hastalıklar, iman edenler için kendilerini Allah'a yaklaştıran birer vesiledir. Oysa bu zor durumlar bazı insanların Allah'a isyan etmelerine yol açar. Sadece hastalık ve zorluk zamanında değil, her an Allah'a sığınan, O'nu çok anan müminler, her şeyin Allah'tan geldiğini ve çözümün de yine rahmet sahibi Allah'tan geleceğini bilirler. Ve gösterdikleri sabrın onları kurtuluşa götüreceğine inanırlar. Zorluk zamanları, iman etmiş bir insanın gösterdiği sabır ve tevekkülle, Allah'a olan sevgisini en güzel ifade edeceği zamanlardır. Bu, iman edenleri etmeyen insanlardan ayıran en büyük sırlardan biridir. Bu sırrı kavrayan müminler dünyada inkarcılardan tamamen farklı bir hayat yaşarlar.

Yüce Allah kullarını imtihan edeceğinin bilgisini pek çok ayette bildirmiştir;
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.
Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Bakara Suresi, 155-156

Bu belalar, insanlar için hatalarını fark etmelerini sağlayacak büyük birer fırsattır. Çünkü insanlar böyle anlarda Allah karşısındaki acizliklerini anlarlar. Bu durumda vicdanına kulak verebilen insan, hatalarını görür, hatalarını görebildiği için şükreder ve tevbe ederek Allah'a yönelir..

Ancak yine de hatalarının farkına varmaz ve tutkularının peşinde koşmaya ve şımarıp azgınlaşarak aldanmaya devam ederlerse, iman etmeyen bu insanların sonları mutlaka azap olacaktır. Yüce Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, (eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir çoğalma tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) da vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka birşey değildir. Hadid Suresi, 20

Allah, imandan uzak yaşayan insanların durumunu Kuran'da verdiği bir örnekle şöyle açıklamıştır:

"İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır.


Bunların örneği, ateş yakan adamın örneğine benzer; (ki onun ateşi) çevresini aydınlattığı zaman, Allah onların aydınlığını giderir ve göremez bir şekilde karanlıklar içinde bırakıverir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı dönmezler.


Ya da (bunlar) karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek(ler)le yüklü, 'gökten şiddetli bir yağmur fırtınasına tutulmuş gibidirler ki, yıldırımların saldığı dehşetle'; ölüm korkusundan parmaklarıyla kulaklarını tıkarlar. Oysa Allah kafirleri çepeçevre kuşatıcıdır.


Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki sakınasınız."
Bakara Suresi 16….21

Allah'ın Kuran’da verdiği bu örnek, iman etmeyen insanların kayıplarını çok detaylı açıklamaktadır. Bu kimseler, iman etme imkanı varken, imansızlığı tercih etmişlerdir. Ancak, yaptıkları bu seçim onlara bir fayda sağlamamış, hidayeti, mutluluğu ve aradıkları hiçbir şeyi bulamamışlardır.

Kısacası; hırsla dünya hayatına yönelen insanın göz önünde bulundurması gereken en önemli gerçek şudur; Allah'a iman etmediği sürece dünyada her neye sahip olursa olsun asla gerçek huzuru bulamayacaktır.

Rabbimiz ile derin bağlantıda olmak, canından malından geçmek, en zor anda da şiddetli Allah aşkı ve muhabbetini diri tutmak müminlerin en önemli özelliğidir. İşte o zaman Allah'ın müminler üzerinde koruması başlar ve yaşamlarındaki her olay güzel sonuçlanır.

İTAAT EDENLERE ALLAH’IN MÜJDESİ

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\PHTSHP-MANZARA\Kahlaki_toplum03.jpg

İtaat, insanın Allah'a iman ettiğinin ve O'na kul olmayı kabul ettiğinin en açık göstergesidir. İnsanı sonsuz kurtuluşa kavuşturacak olan da ancak itaattir. Çünkü, "ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulü'ne icabet edin" (Enfal Suresi, 24) hükmüne göre, elçi müminleri kendilerine "hayat verecek", kendilerini kurtaracak şeylere çağırmaktadır.

Bir başka ayet, elçinin müminleri kurtuluşa, özgürlüğe, ferahlığa çağırdığını ve kötülükten alıkoyduğunu haber vermektedir:

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Tüm buraya kadar aktardığımız ayetlerden, itaatin insanın Allah’ın yolunda ilerleyebilmesi ve mücadele edebilmesi için son derece önemli bir ‘ihtiyaç’ olduğu anlaşılmaktadır. Ahirette en adaletli hükmü verecek olan da Rabbimiz'dir. Allah'ın sonsuz adalet sahibi olduğu ayetlerde şöyle bildirilmektedir:

Her ümmetin bir resulü vardır. Onlara resulleri geldiği zaman, aralarında adaletle hüküm verilir ve onlar zulme uğratılmazlar. (Yûnus Suresi, 47)

Her insan-grubunu imamlarıyla çağıracağımız gün, artık kimin kitabı sağ eline verilirse, onlar kitaplarını okuyacaklar ve onlar, bir 'hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar. (İsra Suresi, 71)

İtaat, kurtuluşun ve dünyada yaşadığımız hiçbir mutlulukla kıyaslanamayacak ve sonsuza dek sürecek mutluluğa açılan kapının anahtarıdır. Allah, Kendisine teslim olup itaat eden müminlere, Kuran’da pek çok ayette mutluluğun ve kurtuluşun anahtarını işaret etmektedir:

Kim Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır. (Nur Suresi, 52)

Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)

Ki O ( Allah), amellerinizi ıslah etsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, artık o en büyük kurtuluşla kurtulmuştur. (Ahzab Suresi, 71)

Bediüzzaman Said Nursi de Risaleler 13.Söz’de, peygamberlerin, evliyaların ve gerçekleri araştıranların, “yüzde doksan dokuz ihtimâl-i katî(kesin ihtimal) ile,"İdâm ve zindân-ı ebedîden (sonsuz zindandan) kurtulmak ve o yolu saadet-i ebediyeye (sonsuz mutluluğa) çevirmek, yalnız imân ve itaat iledir" diye ittifakla haber verdiklerini söyleyerek itaat konusunun önemine dikkat çekmektedir.

Yüce Allah, Kendisine ve elçisine itaat eden müminlere Kuran’da çok önemli bir müjde vermektedir. Onları cennette, peygamberleri ve tüm salih kullarıyla aynı yurda yerleştireceği müjdesini;

Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehidler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)

AHİRETİN VARLIĞINA KESİN BİLGİYLE İNANMAK

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\PHTSHP-MANZARA\havuz_avlu.jpg

Allah hem insanları, hem diğer canlı cansız herşeyi, dünyadaki imtihan ortamının gereği olarak yaratmıştır. Bu gerçek bize Kuran'da haber verilmiştir;

"Bizim sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" Müminun Suresi,115

İman etmeyen insanlar genellikle öldükten sonra yeniden diriltilecekleri gerçeğini kabul etmek istemezler. Bu kişiler ölümü düşünmek istemedikleri gibi, dirilişi de gerçek olarak görmezler ve ciddiye almazlar. Ancak bu düşünceden kaçmanın hiçbir faydası yoktur. Kuran'da bu insanların diriliş konusundaki alaycı tavırlarından örnekler verilmiştir:

O kimse ki, anne ve babasına: "Öf size, benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (diriltilip) çıkarılacağımla mı tehdit ediyorsunuz?" dedi. O ikisi (anne ve babası) ise Allah'a yakararak: "Yazıklar sana, iman et, şüphesiz Allah'ın va'di haktır." (derler; fakat) O: "Bu, geçmişlerin masallarından başkası değildir" der.Ahkaf Suresi, 17

Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
De ki: "İster taş olun, ister demir."
"Ya da göğüslerinizde büyümekte olan (veya büyüttüğünüz) bir yaratık (olun)." Bizi kim (hayata) geri çevirebilir" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defa yaratan." Bu durumda sana başlarını alaylıca sallayacaklar ve diyecekler ki: "Ne zamanmış o?" De ki: "Umulur ki pek yakında." İsra Suresi, 49-50-51

İmanı yaşamadıkları için gerçekleri kavrayamayan bu insanların, diriliş hakkındaki bu mantık dışı sorularına en güzel cevap Kuran'da şu şekilde verilmiştir:

İnsan, Bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir. Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?" De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir." Yasin Suresi, 77..79

Kıyamet gününe, dirilişe, cennet ve cehenneme kesin bilgiyle iman eden müminler, dünyada Allah'ın rızasını kazanmak, ahirette de sonsuz cennetinde ağırlanmak için çalışırlar.

Gerçekte, insan için yok olmak diye birşey söz konusu değildir. İnsanın başlangıcı vardır, ancak sonu yoktur. O sonsuzluk da zaten başlamış durumdadır. Dünyadaki imtihan ortamı sona erdiğinde, ahirette ya sonsuz azap ya da sonsuz ödül yurdundaki hayat onu beklemektedir.

İman etmeyen insanların, tüm yaşamlarını Allah'a itaat etmeden, istek ve tutkularının peşinde geçirdikten sonra, hesaba çekilmek işlerine gelmez. Ahireti reddetmek amacıyla kendilerini kandırmaya çalışarak, ayetlerdeki gibi akıl ve mantıktan uzak örnekler verirler. Gözle görülemeyecek bir embriyodan, iskelet, sindirim, sinir, üreme, dolaşım gibi muhteşem sistemlere sahip ve düşünen, konuşan, akleden, 100 trilyon hücreden oluşmuş insanı yaratan Allah, yeniden dirilişi neden gerçekleştiremeyecektir? Üstün ilim sahibi yüce Allah herşeyi olduğu gibi, ahireti de yaratmaya kadirdir;

"Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O yaratandır,bilendir. Yasin Suresi,81

Allah'ın bildirip uyardığı ahiret azabının şiddetini düşünmeyen ve buna bir türlü kesin bilgiyle inanmayan insan, sonunda mutlaka Allah'ın huzurunda bu gerçekle yüz yüze gelecektir. Sur'a üfürüldüğü gün iman etmeyen suçlu günahkarların tümü bir araya getirilecekler ve yaptıklarından hesaba çekileceklerdir.

Hiç kuşkusuz gerçekleşecek olan bu olaylara inanmayanların, sonsuza kadar azap içinde olacakları Kuran'da haber verilmiştir;

"Bu şüphesiz, onların ayetlerimizi inkar etmelerine ve ;"Biz kemikler haline geldikten, toprak olup ufalandıktan sonra mı,gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz? " demelerine karşılık cezalarıdır." İsra Suresi,98

Azabı hak eden insan, pişmanlığını ahiret gününde dile getirecektir. Allah, Kuran'da birçok ayette cehennem halkının pişmanlıklarını içeren konuşmaları haber vererek insanları uyarmaktadır;Ya da azabı gördüğü zaman: "Benim için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği günden sakının). Zümer Suresi, 58

Dünyada yaşanan bütün pişmanlıklar zamanla telafi edilebilir. Ancak ahiretteki pişmanlığın asla geriye dönüşü olamaz. Ahret, dünyada yapılan iyi ve kötü amellerin karşılığının verildiği yerdir. İman etmeyen kişinin sonsuz cehennem azabına neden olan gaflet halinden kurtulması için, ahiretteki pişmanlığı ve hiçbir suçu telafi imkanının olmayacağını düşünmesi gerekir.

ÖLÜM ANININ BİLİNMEMESİ İMTİHANIN BİR SIRRIDIR

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\kum saati.jpg

Hayattaki en kesin gerçek olmasına rağmen, çoğu insan ölümü kendisinden uzak görür. Oysa 5 yaşındaki çocuk da, 70 yaşındaki dedesi de ölüme aynı uzaklıktadır. Bu gerçeği her gün gazete ve televizyon haberlerinden aldıkları ölüm haberlerinden de bilirler, ancak yine de ölümün kendilerinden uzak olduğunu ve daha yıllarca yaşayacaklarını düşünürler. İman eden insanlar için ise ölüm Allah'ın emridir ve gerçek hayata geçiş kapısıdır. Müminler ölümün, genç ya da yaşlı herkesin, her an hazır olması gerektiği en önemli gerçek olduğunu kavramışlardır.

Dinden uzak yaşayan bu insanlara göre bir yaşlının ölümü normaldir de, genç biri ölürse, arkasından; "yazık, vah vah, çok erken gitti", "hayata doyamadı", "ölüm ona hiç yakışmadı" gibi cahilce sözler söylerler. Oysa ölüm, Allah tarafından saati belirlenmiş bir gerçektir. Herkesin ölüm saati, tıpkı doğduğu saat gibi Allah Katında belirlenmiştir. Hiçbir ölüm tesadüfen gerçekleşmez.

"De ki; Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm şüphesiz sizinle karşılaşıp buluşacaktır.Sonra gaybı da müşahade edilebileni de bilen (Allah')a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." Cuma Suresi,8

Söz ettiğimiz bu insanların aldıkları bir ölüm haberinden duydukları korku -ölen kişi yakınları dahi olsa- oldukça kısa sürer. Birkaç gün sonra 'normal hayat'larına dönerler."Hayat çok kısa, bu nedenle tadını çıkarmak lazım" düşüncesi, onların yaşam felsefeleri (!) olmuştur.

Allah insanlara dünya hayatında belli bir süre vermektedir. Bu süre içinde Allah onları arada uyarır ve çeşitli fırsatlar tanır. Bütün bunlar Allah’ın sonsuz merhameti nedeniyledir. İnsanların bu uyarı ve fırsatları dikkate alıp, hatalarını ve yaşamlarını düzeltmelerini ister. Kuran’da bir ayette insanlara belirli bir süre tanındığı şöyle açıklanmaktadır;


Eğer Allah, kazandıkları dolayısıyla insanları (azap ile) yakalayıverecek olsaydı, (yerin) sırtı üzerinde hiçbir canlıyı bırakmazdı, ancak onları, adı konulmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda ecelleri geldiği zaman, artık şüphesiz Allah Kendi kullarını görendir. Fatır Suresi, 45


Elbette ki Allah’ın tanıdığı bu süre sonsuza dek sürmeyecektir. İnsanların, bu sürenin bir gün aniden biteceğini, Allah’ın tanıdığı her fırsatın son fırsat olabileceğini düşünerek öğüt almaları ve ders çıkarmaları en doğru olandır.
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.Tevbe Suresi, 126


Kendi ölüm anını bilmemesi, insanın dünyadaki imtihanının bir sırrıdır. Ancak, ölüm olayındaki bu sırrı düşünüp, gerçeği çözebilen insanlar-Allah’ın dilemesiyle- iman edebilirler. Ahiretteki azabı bilen ve düşünen bir insan ne zaman öleceğini bilse, Allah'ın emirlerine karşı kayıtsız kalmaz, dünya hayatına dalarak ahireti ve hesap vereceğini unutmaz.


O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği zaman da).Sur'a da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. Kaf Suresi,19-20


Üstteki ayetlerde bildirildiği gibi, sarhoşluktan gerçeklere geçiş anında, dünya hayatının gerçekten kısa olduğu, artık geriye dönüşün de mümkün olmadığı anlaşılacak ve pişmanlıklar başlayacaktır. Ancak artık telafisi de yoktur.

YAŞAMDAKİ TEK KESİN GERÇEK: ÖLÜM

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\mezar.jpg

Her insanın yaşamındaki tek kesin gerçek ölümdür. Şu an, bu satırları okurken, dünyada çok az bir zamanınızın kaldığını ve örneğin, yarın öleceğinizi hayal edin. Sizin için neler anlam kazanır ve neler anlamını kaybederdi? İnsanın dünyadayken, "onun için hayatımı seve seve veririm" dediği çocuğunu dahi hesap gününün azabından kurtulabilmek için fidye olarak vermek isteyebileceğini düşününce?..

Acaba öldüğünüzde, Rabbinizin huzuruna çıkmaya ve 'ellerinizin önceden takdim ettikleri'nin hesabını vermeye hazır mısınız? Allah'ın tüm insanları yaratma nedeni olan kulluk görevinizi gereği gibi yaptınız mı?

Bir an Meryem Suresi'nde tasvir edildiği gibi; cehennemin çevresinde, tüm insanlarla birlikte diz çökmüş durumda olduğunuzu ve çılgınca yanan ateşi gördüğünüzü, korkunç uğultusunu işittiğinizi hayal edin. Allah'ın oradan kurtardığı takva sahiplerinden biri misiniz yoksa dizüstü çökmüş olarak bırakılan zulmedenlerden misiniz? Hangi gruptan olmaya layık olduğunuzu düşünüyorsunuz?

Ya da , cehennemden yükselen inlemeleri, çığlık seslerini , bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışları duysanız..

Ve bunlardan sonra dünyadaki yaşamınıza tekrar geri döndürülseniz. acaba nasıl bir yaşamı seçerdiniz? Mutlaka tarifi olanaksız bir korkuya kapılır, kendinizi samimiyetle bir gözden geçirir, bambaşka bir insan olurdunuz.

Hayatınızı tamamen değiştiririr, Allah'ın sınırlarını korumaya ve O'nun istediği gibi yaşamaya şiddetle özen gösterirdiniz. Asla ahiretinizi riske atacak davranışlar içine girmezdiniz. O zaman şu anki rahatlığınızın nedeninin ne olduğunu düşündünüz mü?

Unutmayalım ki, ‘o gün’ cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak kaldığımızda, kurtarılan takva sahibi insanlardan olmamamız ihtimalini düşünüp, ona göre yaşayalım. Çünkü cehennem, geri dönüşü olmayan, Allah'ın dilemesi dışında sonsuza kadar içinde kalınacak olan, 'kapıları kilitlenmiş' bir mekandır.

Furkan Suresi,13. ayette; “Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman orada yok oluşu isteyip-çağırırlar." buyrulmaktadır . Sadece bu pozisyonda sonsuza kadar kalmak bile dayanılabilecek bir durum değildir.

Cehennemde korkunç azap verici ve sıkıntılı bir yaşam vardır. .Yemek olarak darı dikeni, zakkum, içecek olarak irin ve kan... Yatmak için ateşten yatak ve yorgan. Sıkıntılı daracık yerler ve çılgınca yanan ateş. Sürekli bu ateşe sunulan inkarcılar…Ve sonsuza kadar süren, hafifletilmeyen bir ızdırap..

Belki bugün dünyadaki son günümüz, belki son haftamız, belki de son senemiz. Bunu bilmiyoruz. Zamanını bilmediğimiz ölüm ile karşılaşmadan önce tevbe edelim ve Allah’ın hoşnut olacağı imanlı bir hayat yaşamaya başlayalım...

Bir an, hesap günü kurulan terazide günahlarımızın ve sevaplarımızın eşit geldiğini düşünelim. Dünyadayken yapacağımız bir salih amelin, o dengeyi bozarak cennetimize vesile olabileceğini unutmayıp, Allah'ın hoşnut olacağı salih amellerde bulunalım.

Kuran’da söz edilen, ahirette iman edenlere özel 'nur'u, dünyada yaşarken ve inşaAllah vakit varken arayıp-bulmaya çalışalım..

"...Onlara; "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır." Hadid Suresi,13