14 Mart 2010 Pazar

CAHİLİYE TOPLUMUNDAKİ YANLIŞ TELKİNLER

C:\Users\kişi\Desktop\My Pictures\İNSAN-YAŞAM\AİLE RES\aile6.jpg

“FAZLA DÜŞÜNMEK İYİ DEĞİLDİR” TELKİNİ

Cahiliye toplumlarında derin düşünmenin pek makbul olmadığına dair yaygın bir inanç vardır. Hatta insanlardan bazıları birbirlerini “fazla düşünme delirirsin” diyerek uyarırlar. Bu, dinden uzak insanların uydurdukları yanlış bir düşüncedir. İnsanın kaçınması gereken şey düşünmek değil, olumsuz düşünmek, kuruntulara ve vesveselere kapılmaktır.

Düşünmek; insanın Allah’a yakınlaşması ve imanının artması için yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Allah Kuran’da –toplumdaki çarpık inanışın aksine- ancak iyiden iyiye düşünenlerin öğüt alabileceğini haber verir;

(Bu Kur’an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Sad Suresi,29

Allah’a ve ahiret gününe inanan, akıl sahibi bir insan dünya hayatının geçici olduğunu düşündüğünde bambaşka sonuçlara varır. Düşünmesi, her şeyden önce dünyanın geçici olduğunu anlaması, ahiretteki gerçek ve sonsuz hayatı için çok şevkli bir çaba içerisine girmesine neden olur. Buradaki yaşamın er ya da geç biteceğini bildiği için nefsinin istek ve tutkularına, dünya metaını elde etme hırsına kendini kaptırmaz. Bu geçici hayatta meydana gelen hiçbir olay onu üzmez, Allah’a güvenip dayanır. Tek amacı Allah’ın hoşnut olduğu kullarından olmaktır ve O’nun cennetine kavuşmanın umudunu taşır.

İnsanın düşünmemekten dolayı flulaşan görüşü, öldükten sonra ahirette hesap verirken netleşecektir. Oysa insan dünyada iken de şuurlu bir bakış açısına sahip olabilir. Çözüm de çok açıktır; vicdanının sesini dinleyip, samimi olarak düşünen her insan bu gaflet halini üzerinden atabilir. Ayrıca bir insan, Allah’ın benzersiz yaratmasının evrende, canlılardaki delillerini araştırır, bunların tümünü derin derin düşünerek kavrarsa, sonucunda Allah’ın gücünü ve büyüklüğünü gereği gibi takdir edip, Allah’ın dilemesiyle samimi imanı yaşayabilir.

“Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?” Nahl Suresi, 17

“CEHENNEMDE BİZE YER KALMAZ” TELKİNİ

Cahiliye insanlarının öne sürdükleri bir başka ilkel mantık daha vardır: Cehennemin dar ve kısıtlı bir yer olduğunu ve buraya ancak az sayıda insanın sığabileceğini zannederler. Dünya üzerinde asırlardır gelmiş geçmiş tüm insanların sayısını da düşününce, bu kalabalığın cehennem için çok fazla olduğu kanaatine varırlar. Bu durumda da kendilerinden önce daha günahkar ve daha azgın karakterli insanların cehenneme konulacağını ve kendilerinin de cennete gireceklerine inanırlar.

Cahiliyenin ortaya attığı bu mazeret tümüyle yanlıştır. Allah sonsuz kudret sahibidir ve örneksiz yaratandır. Yüce Allah, istediği zaman istediği genişlikte bir mekan yaratabilir. Bu nedenle cehennemin dolması ve sığmayan insanların cennete konulması gibi bir durum söz konusu değildir. Ayrıca Kuran’da bize cehennemin, inkar edenlerin sayısı ne kadar çok olursa olsun, hepsini alacak ve hatta daha fazlasını soracak kadar geniş ve sınırsız bir yer olduğu bildirilmiştir:

O gün cehenneme diyeceğiz: “Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek. Kaf Suresi, 30

Cehennem nedir, sen bilir misin? Ne alıkoyar, ne bırakır. Beşere delicesine susamıştır. Müddessir Suresi, 27-29

Her insan hayatı boyunca yaptığı iyi ve kötü tüm işlerden sorumlu tutulacak ve ahirette bu tavırlarının karşılığını eksiksiz olarak görecektir. Bu, Allah’ın sonsuz ve mutlak adaletinin bir gereğidir. Bu nedenle dünya hayatını Allah’tan ve O’nun emirlerini uygulamaktan uzak olarak geçiren kişilerin, -Allah’ın dilemesi dışında- ahirette herhangi bir sebeple cehennem azabından kurtulmaları mümkün değildir. Kuran’da, Allah’ın mutlak adaleti şöyle açıklanır:

...Onlar, ‘bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar’ bile haksızlığa uğratılmazlar. Nisa Suresi, 49

“HAYATIN GERÇEKLERİ VARDIR” TELKİNİ

Allah’ın emirlerini gözetmeden, yalnızca nefsinin istek ve tutkuları doğrultusunda yaşayan bir kişi kendisinin özgür bir insan olduğu hissine kapılabilir. Oysa, din dışı bir hayatı benimseyerek özgürlüğüne kavuşacağını sanan kişi, aslında tâbi olduğu din dışı sistemin kölesi olmuştur.Artık bu sistemin birçok zorlayıcı, kısıtlayıcı örf, adet ve geleneklerine, sayısız sosyal kuralına uymak zorundadır. Sonuçta, yalnızca Allah’ın kulu olmaktan kaçıp binlerce sahte ilahın emrine girer. Kuran’da bir ayette şöyle buyrulur:

Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri, onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir. Yasin Suresi, 74-75

Cahiliye toplumlarında insanlar ‘hayatın bazı kesin gerçekleri’ olduğuna inanırlar. Onlara göre ‘fakirin ezilmesi’, ‘iyilik yapmanın saflık olması’, ‘doğru söyleyenin dokuz köyden kovulması’, ‘paranın her kapıyı açması’ gibi prensipler ‘hayatın gerçekleri’dir. Bu çarpık bakış açısına göre hayat kesin olarak bu kurallara göre yaşanmaktadır. Ve onlara göre, ‘dünya tersine dönmedikçe’ bu kurallarda hiçbir değişiklik olmayacaktır.

Bu din dışı sistemin esiri haline gelmiş insanların hayatın gerçekleri olarak tanımladıkları kuralların, ‘imanın gerçekleri’yle hiçbir benzerliği yoktur. İmanın gerçekleri üzerine kurulu yaşamın da, doğal olarak bu azap dolu yaşamla uzaktan yakından hiçbir benzerliği yoktur. Bu vicdana ve Kuran’a tamamen ters yaşam , Allah’ın iman etmeyenlere ahirette vaadettiği azap dolu yaşamın başlangıcıdır. Özgür olmak adına imanı yaşamaktan kaçınan insanın, ahirette zincirlere vurulacağını ve üzerine kilitlenmiş daracık mekanlarda sonsuza kadar hapis hayatı yaşayacağını bilmesi gerekir;

Boyunlarında demir-halkalar ve (ayaklarında) zincirler olduğu halde sürüklenecekler; Mü’min Suresi, 71

Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. Furkan Suresi,13

Oysa Allah, elçilerini vesile kılarak insanların yüklerini ve üzerlerindeki zincirleri indirdiğini bildirmekte, onları hayat verecek kurtuluş yoluna davet etmektedir. Bir ayette Peygamberimiz (sav) hakkında şöyle buyrulmaktadır:

“Onlar ki yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye uyarlar; o onlara marufu emrediyor, münkeri yasaklıyor, temiz şeyleri helal murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.” Araf Suresi, 157

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder